Gitme vakti gelmişti hiç gelmeyen birinden. Ona kapıları kapama zamanı gelip çatmıştı. Yoksa bunca zaman hayatı zehir ederek , hiç olmayacak birini bekleyerek geçemezdi ömür. Zaman ise yelkovanı gibi değil , gözünü açıp kapatıncaya kadar biten bir uyku gibiydi. Bu yüzden beklemenin artık bir anlamı olmayacaktı.
İnsan sorguluyor neden ben hep aynı durumlara düşüp duruyorum diye. Çünkü araya perde inince akıl edemiyor insan boğulduğunu ve boğduğunu.. Boğulmaktan bıkmaz mı bir insan , çekil köşene bekle sana ait olacak olanı değil mi !
Şu kocaman yüreğim ancak yazarak serinliyor ateş parçalarından.
Ve küllerini yeniden yakıp yakıp savruluyor denize , havaya , evrene..
İçinde ki acı , neşe , mutluluk ve hüzün yüzünün yansıması gibi bana.. Aynaya bakmak gibi sana bakmak . Kendini nasıl seviyorsa insan aynada ki yansımayı da o derece seviyor..
Yalnız insan tek kişidir. Tek başına bir sevgili , eş , baba ve annedir. Bölemezsin, bölünemezsin..
Bölünmeye çalışırsan iki karaktere bürünür , iki kişiye yetmeye çalışırsan kendini tüketirsin... Sevgi mi , alışkanlıklı veya tutku mu ayırt edemezsin.. Yine kendini tüketirsin..Sen tükendikçe de kendine bile yetemessin ve hep yorgun düşersin..hasta olur ruh sağlığını kaybedersin.
Yaşadıklarımız kendi tercihlerimizdir .
Tercihlerimiz bizi mutsuz ettiğinde mutsuzluğunun nedenini değil tercih ettiğimiz şeyi sorgulamalıyız.
Zaman geçer ; insanın düşünceleri değişir , bedeni değişir , bakış acısı değişir. Hayata olan bağlılığı değişir . Bir insan çıkar daha yaşanılası bir bahçeye dönüştürür, insan çıkar hep yağmur hep çamur olur ortalık..Neler sığdırılır kocaman gözüken aslında karınca zamana..
Hayatına birini alıp merkezin haline getirirsin. Gözün etrafta olan biteni görmez , körelirsin , daralırsın , küçülürsün . Ta ki yüzünü pencereden dışarıya çıkarttığın zaman çiçeklerin açtığını , gökyüzünün elli tonda mavi olduğunu , o an anlarsın aslında olan duruma değil kendine üzülürsün. Zamanına , enerjine , sadakatine , benliğine ..